Kutsal Kitap’ta Dinozorlara Değinilmekte mi? Dinozorlar evrimi kanıtlar mı? Yanıtları Yaratılış’ta (Tekvin’de) Keşfedin!
Günümüzde dinozorlar konusunu gizemli bir hava çevreler. Dinozorlar nereden geldiler? Evrim mi geçirdiler? İddia edildiği gibi milyonlarca yıl önce mi yaşadılar? Onlara ne oldu? Günümüzde halen yaşayan dinozorlar var mıdır? Canlı bir dinozoru hiç gören oldu mu?
Çocuklar kadar yetişkinler de bu gizemli canavarlara son derece büyük bir hayranlık duyar. Bu giz dolu yaratıklara ilişkin bir bakıma doyumsuz denebilecek açlığı gidermek amacıyla bilgiler sunan sayısız kitaplar yazılmış ve filmler yapılmıştır. Oysa konunun özü şudur: Eğer genel olarak bilinmeyen, halktan gizlenen anahtar bilgi öğrenilirse, gerçek giz özelliğinde olabilecek hiçbir şey yoktur.
Gelin, birlikte tarihte bir yolculuğa çıkalım. Bu «korkunç kertenkelelerle» ilgili birçok sorunuza yanıt verecek bazı şaşırtıcı gerçekleri gün ışığına çıkaralım.
Dinozorlar kesinlikle çok eski bir geçmişte yeryüzünde yaşamıs yaratıklardır! Dinozor fosilleri dünyanın her bölgesinde bulunmuştur. Kemikleri de herkesin görebilmesi için müzelerde sergilenmektedir. Bilim adamları neye benzediklerini çok daha iyi kavramamız için birçok dinozor iskeletini yeniden kurmayı başarmıştır.
Dinozorların keşfedilmesinin öyküsü 1820’lerde başlar. İngiliz bir doktor olan Gideon Mantell bir taş ocağında bazı sıra dışı dişler ve kemikler bulur. Dr. Mantell, bulduğu bu hayvan kalıntılarında çok değişik özellikler olduğunu farkeder. Bütünüyle yeni bir sürüngen türü bulduğuna inanır. 1841’e dek bu değişik sürüngen türlerinden yaklaşık dokuz çeşit ortaya çıkarıldı. Bunlar arasında Megalozorus ve İguanodon olarak adlandırılan türler de vardı. Tam o sıralarda yaratılışçı1 ünlü bir İngiliz bilim adamı olan Dr. Richard Owen, «korkunç kertenkele» anlamına gelen «Dinosauria» adını türetti. İri kemikler onun bu adı düşünmesine yol açmıştır.
Bazı dinozor türlerinin iri boylarının yanında, dinozorları diğer sürüngenlerden (timsahlar gibi) apaçık ayıran temel özellik, hareket etmelerini sağlayan organlarının durumudur. Dinozorlar memelilerinkine benzer biçimde tümüyle dik bir duruşa sahiplerdi. Diğer sürüngenlerin çoğunun salına salına yürümelerini sağlayan organları vardı. Örneğin, bir timsahın «yürüyüş» biçimi ile bir ineğin yürüyüş biçimini karşılaştırın. Dinozorlar tıpkı bir inek gibi vücutlarının altından onları destekleyen organlarla hareket etmiş olmalılar. Timsahlar «salına salına» yürürler, çünkü hareket etmelerini sağlayan organları bedenlerinin yan taraflarından dışa doğru çıkıntılıdır.
Bazıları bir tavuk kadar, bazıları da daha küçüktü. Öte yandan bazı dinozorlar yaklaşık 80 ton ağırlığında ve 13 metre uzunluğunda çok büyük yapıdaydılar. Dinozorların ortalama büyüklüğü büyük olasılıkla küçük bir at kadardı.
Filmler, televizyon, gazeteler ve birçok dergi ve ders kitaplarından hepimizin duyduğu öyküye göre, dinozorlar milyonlarca yıl önce yaşamış. Evrimcilere2 göre, dinozorlar yeryüzünde 140 milyon yıl boyunca «egemenlik sürdükten» sonra yaklaşık 65 milyon yıl önce ortadan kayboldular. Buna karşın bilim adamları araştırmaları sırasında yaptıkları kazılarda bu kadar eski yıllardan kaldığını gösteren hiçbir etiket bulabilmiş değiller! Sadece ölü dinozorları (daha doğrusu, kemiklerini) buluyorlar ve bulunan kemiklerde hangi yıldan kaldıklarını kanıtlayacak hiçbir etiket yoktur. Milyonlarca yıl süren evrim iddiası da evrimcilerin geçmişle ilgili kurdukları uydurma bir öyküden başka bir şey değildir. Dinozorların ileri sürüldüğü gibi dinozorlar çağı boyunca yaşadıklarını gören hiçbir bilim adamı yoktur. Açıkçası, dünyanın ve bulunan fosil tabakalarının milyonlarca yıllık olduğunu gösteren kanıt da bulunmamaktadır. Dinozorların öldüğünü gözlemleyen hiçbir bilim adamı yoktur. Bilim adamları kemikleri sadece kendi yaşadıkları çağda bulmakta ve birçoğunun evrimci olması nedeniyle de dinozorlarla ilgili öyküyü kendi görüşlerine uygun duruma getirmeyi denemekteler.
Yaratılışçı bilim adamları olarak adlandırılan diğer bilim adamları, dinozorların ne zaman yaşadıkları konusunda başka bir görüşe sahipler. Dinozorlarla ilgili ileri sürülen herhangi bir gizemi çözebileceklerine ve kanıtların kusursuz bir biçimde kendi görüşlerine uyduğunu gösterebileceklerine inanmaktalar. İnandıkları ve destekledikleri bu görüş Kutsal Kitap kaynaklıdır.
Tanrı’nın çok özel kitabı (kitaplar koleksiyonu da denilebilir) olan Kutsal Kitap, bizim (ve dinozorların) nereden geldiğimize, neden burada olduğumuza ve geleceğimizin nasıl olacağına ilişkin bilgiyi bize sağlar. Yaratıcı her bir yazara, yazmasını istediği bütün bilgileri doğaüstü bir biçimde vahiy yoluyla bildirdi. Kutsal Kitap’ın ilk kitabı olan Yaratılış (Tekvin), bizlere evrenin ve yaşamın başlangıcıyla ilgili birçok bilgi öğretir. Yaratılış (Tekvin) kitabı, bizlere Tanrı’nın dünya, yıldızlar, güneş, ay, gezegenler, hayvanlar ve ilk iki insan gibi her şeyi yarattığını söyler. Kutsal Kitap bizlere dünyanın ve üstünde yaşayan yaratıkların kaç yıl önce yaratıldığını tam olarak söylemese bile, Kutsal Kitap’ı okuduğumuzda ve özellikle aşağıdaki bölümleri incelediğimizde, yaratılışın tarihi ve dünyamızın yaşı konusunda güvenilir bir sonuca varabiliriz.
Tüm bu tarihleri topladığımızda ve İsa Mesih’in 2000 yıl önce dünyaya geldiğini kabul ettiğimizde dünyanın ve hayvanların (dinozorların da) yaratılışlarının milyonlarca yıl değil, sadece binlerce yıl (belki yalnızca altı bin yıl) önce olduğu sonucuna varırız. Bu yüzden, eğer Kutsal Kitap doğruysa (ki doğrudur!), dinozorlar geçen birkaç bin yıl içinde yaşamışlardır.
Evrimciler, dinozorların milyonlarca yıllık bir süreçte evrime uğradıklarını ileri sürer. Bir tür hayvanın uzun bir zaman dilimi içinde yavaşça değişerek ayrı bir hayvan türü durumuna geldiğini hayal ederler. Örneğin, amfibyumların (hem suda hem de karada yaşayan bir hayvan türü) bu aşamalı süreçte sürüngenlere (dinozorlara bile) dönüştüklerine inanırlar. Bu elbette şu anlama gelir: O dönemde amfibyumların sürüngenlere dönüşmekte oldukları süre boyunca milyonlarca hayvan «ara türünün» (ne amfibyum ne de sürüngen olan) de var olduğunu kabul etme zorunluluğu vardır.
«Geçiş biçimleri» denen bu türlere ilişkin elde birçok kanıt olmalı. Ne var ki, birçok fosil uzmanının kabul ettiği gibi canlı grupları arasında doğruluğu tartışılmaz geçiş biçimlerinin hiçbir örneğiyle hiçbir yerde karşılaşılmamıştır. Eğer dinozorlar evrim sonucunda amfibyumlardan gelmeyse, örneğin yarı dinozor yarı başka tür bir hayvanı andıran hayvanların fosilleşmiş kanıtları olmalı. Ne var ki, böylesi bir kanıt hiçbir yerde yoktur. Oysa herhangi bir müzeye gittiğinizde % 100 dinozor olduğu çok açık bir biçimde anlaşılan dinozor fosillerini görebilirsiniz. İki tür arasında bir şey göremezsiniz. Başka bir deyişle, % 25, % 50, % 75 veya hatta % 99 dinozor olan dinozor kalıntılarını göremezsiniz. Gün yüzüne çıkarılmış bütün dinozor kalıntıları % 100 dinozordur.
Kutsal Kitap, Tanrı’nın tüm karada yaşayan hayvanları yaratılışın altıncı gününde yarattığını bildirir. Dinozorlar da karada yaşayan hayvanlar olduklarından, onlar da Adem ve Havva gibi altıncı günde yaratılmış olmalılar (Yaratılış [Tekvin] 1:24–31). Eğer Tanrı dinozorları tasarlayıp yarattıysa, diğer tüm yaratıklar gibi bütünüyle işlevsel, yaratılış amaçları doğrultusunda donatılmış ve % 100 dinozor olmaları gerekir. Bu fosil kayıtlarından elde edilen kanıtlara tıpa tıp uymaktadır.
Evrimciler dinozorların yaşadığı çağda hiçbir insanın yaşamadığını ileri sürer. Buna karşın, Kutsal Kitap insanların ve dinozorların birlikte yaşamış olmaları gerektiğini açıkça ortaya koyar. Açıkçası, biraz sonra göreceğimiz gibi bu konuda çok sayıda kanıt da vardır.
Kutsal Kitap, ilk yaratılan hayvanların (ilk insanların da) sebze ve meyve yiyen yaratıklar olmalarının buyrulduğunu öğretir (Yaratılış [Tekvin] 1:29–30). Yaratılışın ilk başında et yiyiciler yoktu. Ayrıca ölüm de yoktu. O dönemde dünya kusursuzdu. Adem, Havva ve hayvanlar (dinozorlar dahil) sadece bitkisel yiyecekler yiyerek eksiksiz bir uyum içinde yaşıyorlardı.
Ne yazık ki, bu durum çok uzun sürmedi. Adem, Yaratıcısı’na karşı baş kaldırıp dünyaya günahın girmesine neden oldu (Yaratılış [Tekvin] 3:1–7; Romalılar 5:12). Bu başkaldırı sonucunda Adem ve onun bütün soyu (yani siz ve ben) kutsal (günahsız) ve adil Tanrı ile birlikte yaşama hakkını yitirdi. Tanrı, bu nedenle günahı ölümle yargıladı.
Kutsal Kitap, Yaratılış’tan (Tekvin’den) Vahiy bölümüne dek Adem’in günah işlemesinden önce hayvan ve insan ölümünün olmadığını çok açık bir biçimde öğretir. (Kutsal Yazı’da birçok örnekten sadece şu birkaçına bakınız: Romalılar 5:12; Yaratılış [Tekvin] 2:17; 1:29–30; Romalılar 8:20–22; Haberciler’in [Elçilerin] İşleri 3:21; İbraniler 9:22; 1. Korintliler 15; Vahiy 21:1–4; 22:3). Bu ayetlerden ortaya çıkan gerçek şu: Adem’in günah işlemesinden önce herhangi bir hayvan fosili (ya da dinozor kemiği) bulunmuyordu.
Adem’in günahından sonra hayvanlar ve insanlar ölmeye başladı. Dünya değişip ölüm ve çatışmaların olduğu bir yere dönüştü. Daha önce her şeyin çok iyi ve güzel olduğu dünya, Yaratıcısı’nın üzerine koyduğu lanet altında acı çekiyordu (Yaratılış [Tekvin] 3:14–19). Ne var ki, Tanrı günahın cezasının ödeneceğini bildiren bir vaatte bulundu (Yaratılış [Tekvin] 3:15). Böylece insanların kendisiyle yeniden barışmaları için bir yol sağlayacaktı.
Yaratılış kitabının altıncı bölümünde, bütün canlı varlıkların (insan ve hayvanlar) «ne denli bozulduğunu» okuyoruz (Yaratılış [Tekvin] 6:12). Büyük olasılıkla insanlar ve hayvanlar birbirlerini öldürüyorlardı. Belki dinozorlar da diğer hayvanları ve insanları öldürüyorlardı. Ne de olsa Kutsal Kitap dünyanın «bozulduğunu ve kötü olduğunu» açıklıyor.
Bu kötülük yüzünden, Tanrı Nuh adında bir Tanrı adamını, dünyayı bir tufanla (büyük sel baskınıyla) yok edeceği konusunda uyardı (Yaratılış [Tekvin] 6:13). Bu nedenle Tanrı, Nuh’a büyük bir gemi yapması için buyruk verdi. Bu gemi aracılığıyla karada yaşayan bütün hayvan türleri (dinozorlar da içinde olmak üzere) ve Nuh’un ailesi tüm dünyayı yok edecek olan tufandan sağ kurtulacaklardı (Yaratılış [Tekvin] 6:14–20).
Bazıları dinozorların gemiye sığmayacak kadar çok büyük ve sayısal olarak çok fazla olduklarını düşünür. Ne var ki, çok fazla değişik dinozor türü yoktu. Yüzlerce değişik dinozor adı olduğu doğrudur. Ancak bu adların birçoğu, bir iki kemiği ayrı ayrı ülkelerde bulunan aynı dinozor türüne verilen adlardır. Ayrıca aynı tür dinozorun değişik boyut, çeşit ve cinsiyetler de bulunmasından dolayı değişik terimlerle adlandırıldığını varsaymak yerinde olur. Örneğin, köpeklerin birçok farklı boyut ve çeşitleri olmasına karşın hepsi aynı hayvan türüdür, yani köpektir! Gerçekte, 50’den daha az dinozor türü vardı.
Tanrı, Nuh’un gemisine karada yaşayan istisnasız her hayvan türünden—çoğundan ikişer ama bazılarından yedişer tane—gönderdi (Yaratılış [Tekvin] 7:2–3; 7:8–9). Bu nedenle dinozorlar da o gemide bulunmuş olmalı. Bu kocaman gemide çok büyük hayvanlar için özel büyük odalar bulunmasına karşın, Tanrı belki genç yetişkinleri gemiye yollamıştır. Büyümeleri için yeterince yer vardı.
Peki öyleyse, gemiye binmeyen diğer hayvanlara ne oldu? Çok basit, boğuldular. Kaynayıp azgınlaşarak yeryüzünü kaplayan sular yüzünden oluşan tonlarca çamur birçok hayvanı toprağa gömdü (Yaratılış [Tekvin] 7:11–12,19). Bu ansızın oluşan gömülme nedeniyle, çok sayıda hayvan fosil olarak yer altında korundu. Bu durumda bu çamurun oluşturduğu kaya katmanları arasına gömülmüş milyarlarca ölü varlığın kanıtı dünyanın her tarafında bulunabilmeli. Durum gerçekten de beklendiği gibidir.
Bu arada, Nuh’un zamanında gerçekleşen bu tufan büyük olasılıkla 4500 yıl önce olmuştur. Yaratılışçılar dünyanın her yanında ortaya çıkarılan birçok fosil katmanının bu olay sonucunda oluştuğuna inanır. (Öteki fosil katmanları da büyük tufandan sonra yerine oturmaya başlayan yeryüzünde oluşan diğer sel baskınlarından ötürü oluşmuşlardır). Bu yüzden, bu büyük tufanın sonucunda oluşan dinozor fosilleri büyük olasılıkla ileri sürüldüğü gibi milyonlarca değil, sadece yaklaşık 4500 yıl öncesine dayanır.
Eğer değişik dinozor türleri tufandan sonra dünyada yaşadıysa, bunlar gemiden çıkanlar olmalı. Tanrı, Kutsal Kitap’ın Eyüp 40:15–24 ayetlerinde tufandan sonra yaşamış olan Eyüp’e kendisinin bildiği büyük bir hayvanı açıklamaktadır. «Behemot» olarak adlandırılan bu büyük hayvanın, Tanrı’nın yarattığı karada yaşayan en büyük hayvan olduğu açıklanır. Bu büyük hayvan şaşırtıcı bir biçimde, kuyruğunu sedir ağacı gibi sallamaktadır! Bazı Kutsal Kitap yorum kitaplarında bunun bir fil ya da su aygırı olabileceği söylenmesine karşın, yapılan tüm betimlemeler Brachiosaurus adlı dinozora çok uymaktadır. Fillerin ve su aygırlarının sedir ağacına benzer kuyrukları yoktur!
Aslında Kutsal Kitap’ta çok az sayıda hayvan böylesi ayrıntılı olarak betimlenir. Genellikle düşünülene aykırı biçimde, Kutsal Kitap’ta diğer hayvanlara oranla dinozorlardan daha çok söz edilmektedir! Buna göre tufandan sonra insanlar da, tüm değişik türleriyle dinozorlar da dünyada yaşamıştır.
«Canavar» sözcüğünün Eski Antlaşma’da çok sayıda kullanılması ilginçtir. Birçok örnekte, canavar sözcüğü yerine dinozor sözcüğünün kullanılması oldukça uygun olur. Yaratılışçı bilim adamları dinozorlar için ilk kez 1800’lü yıllarda kullanılmaya başlanan dinozor sözcüğünden önce canavar sözcüğünün kullanıldığına inanmaktadır. Dinozor sözcüğüne Kutsal Kitap’ta rastlamayı bekleyemeyiz. Çünkü Kutsal Kitap kağıda döküldüğü ya da çevrildiği sırada «dinozor» sözcüğü henüz türetilmemişti.
Ayrıca dünyanın çeşitli kütüphanelerinde birçok eski tarih kitapları bulunur. Bu kitaplarda canavarlar ve onlarla karşılaşan insanların ayrıntılı kayıtları yer almaktadır. Şaşılacak şey şudur ki (gerçi yaratılışçılar için pek de şaşırtıcı değildir) bu canavar betimlemelerinden birçoğu çağdaş bilim adamlarının, dinozorları (Tyrannosaurus türünü bile) betimleme biçimlerine çok benzemektedir. Ancak ne yazık ki, evrimciler bu kanıtı geçerli saymamaktadır. Peki neden? Çünkü onların iddialarına göre, insanlar ve dinozorlar aynı dönemde yaşamamışlardır! Ama ne denli çok tarihsel kaynak araştırırsak o denli çok canavarların, gerçek iri yapılı hayvanlar olduklarını ve çağımızda yeniden kurulan dinozor iskeletlerine benzediklerini öğreniriz. Bu konuda çok sayıda kanıt vardır. Daha birkaç yüzyıl öncesine dek birçok insan, dinozorların varlığına ilişkin yazılı tanıklıklar bırakmışlardır.
Bu soruyu yanıtlamak için evrimciler olağanüstü bir biçimde hayal güçlerini kullanırlar. Evrimciler dinozorların yeryüzünde milyonlarca yıl «egemenlik sürdüklerini» ve insanın evrim sonucunda var olmadan önce soyunun tükendiğini ileri sürerler. Dinozorların bu «gizemli» biçimde ortadan kayboluşunu açıklamak için pek çok varsayım ortaya attılar.
Evrimcilerin yazdığı yayınları okuduğunuzda dinozorların soylarının yok olmasıyla ilgili iddiaların çeşitliliğini görüp şaşıracaksınız. Aşağıda evrimcilerin ileri sürdüğü teorilerden sadece birkaçını sıralıyoruz:
Dinozorlar açlıktan ya da tam tersine aşırı yemekten öldüler. Zehirlendiler, kataraktan kör olup çoğalmaları durdu, memeliler yumurtalarını yediler. Diğer nedenler arasında; yanardağ tozu, zehirli gazlar, kuyruklu yıldızlar, güneş lekeleri, meteorlar, toplu intiharlar, kabızlık, parazitler, beyin küçülmesi (ve zekânın gerilemesi), disk kayması, havayı oluşturan gazların değişimi vb. sayılabilir.
Anlaşılacağı gibi evrimcilerin ne olup bittiğiyle ilgili ellerinde hiçbir kesin bilgi olmadığı gün gibi ortadadır. İleri sürdükleri görüşler ipe sapa gelmez özelliktedir. Evrimci görüş doğrultusunda yakın zamanda dinozorlara ilişkin yazılan Dinozorlara Yeni Bir Bakış adlı kitapta, yazar şöyle bir yargıda bulunmakta:
«Şimdi asıl soruya geliyoruz. Yaklaşık 65 milyon yıl önceki bir zamanda bütün bu soy tükenmelerine yol açan sebep neydi? Nedenler arasında bazıları ciddi ve mantıklı, bazıları çılgınca ve bazıları da sadece şaka olarak pek çok neden ortaya atılmıştır. İnsanlar her yıl bu karışık sorunu çözmek için yeni yeni teoriler ileri sürmekte. Oysa sorun şudur: Eğer bütün bu soy tükenmeleriyle ilgili tek bir neden bulacaksak, bu karada ve denizde yaşayan hayvanların aynı zamanda birlikte ölmeleri için geçerli bir neden olmalı. Ne var ki, hem karada hem de denizde tüm yaşayanların ölmeleri için bir neden olamaz. Çünkü hem karada hem de denizde yaşayanların bir çoğunu yaşamlarını bir sonraki dönemde de sürdürmüşlerdir. Ne yazık ki, bu gizemli durumu aydınlatan tek bir açıklama yoktur.» (Alan Charig, s. 150)
Oysa gerçekte bunun tek bir açıklaması vardır. Evrimci görüşten ve milyonlarca yıl kavramından kurtulan ve Kutsal Kitap’ın öğretisini ciddiye alan bir kişi bütün gerçeklere birebir uyan, çok mantıklı açıklamayı bulacaktır.
Tufan sırasında birçok deniz hayvanı ölmesine karşın bazıları varlıklarını sürdürdü. Ayrıca geminin dışında kalan bütün kara canlıları da öldü. Ancak gemiye bindirilen ve bütün türleri temsil eden hayvanlar, tufan sonrasında yeni dünyada yaşamaya devam ettiler. Dinozorlar da içinde olmak üzere karada yaşayan bu hayvanlar yeni dünyayı tufan öncesi dünyaya göre çok değişmiş bir durumda buldular. Bunun nedenleri arasında, (1) artık bol miktarda bulunmayan yiyecek için ortaya çıkan rekabet zorunluluğu, (2) diğer doğal felaketler, (3) insanın yiyecek (belki de zevk) için hayvanları öldürmeye başlaması ve, (4) yaşam çevrelerinin yok olması vb. gibi nedenler sıralanabilir. Birçok hayvan türü bir süre sonra yok oldu. Dinozor olarak adlandırdığımız hayvan grubu da ortadan kayboldu. Gerçekte, belli sayıda hayvan türü her yıl yok olur. Evrim teorisinin ileri sürdüğü gibi yeni hayvan türlerinin oluştuğu gözlemlenmemektedir. Bunun yerine belirli canlı türlerinin soyları tümden yok olmuş ve günümüzde de yok omaya devam etmektedir.
Yanıt olasılıkla hayırdır, ama yine de … . Günümüzde birkaç dinozorun halen balta girmemiş ormanların derinliklerinde yaşadıklarına inanan bazı bilim adamları vardır. Bizler halen bugün şu ana dek girilmesi çok zor olan bölgelerde yeni hayvan ve bitki türleri keşfediyoruz. Üstelik bazı ülkelerde yaşayan yerliler dinozor özelliklerini gösteren bazı hayvan türlerini betimlemekteler.
Yaratılışçılar birinin bugün yaşayan bir dinozoru gördüğünü söylemesine kesinlikle şaşmaz. Ancak böyle bir durum karşısında evrimciler, insanın ve dinozorların birlikte yaşamadıkları yönünde ileri sürdükleri dogmatik görüşlerine bir açıklama yapmak zorunda kalacaklardır. Sanırım onlar bulunan bu canlı dinozorun milyonlarca yıl boyunca özgün özellikleri hiç bozulmamış bir bölgeden çıkamayıp dış etkilerden korunmuş olduğundan yaşayabildiğini ileri sürecekler. Gördüğünüz gibi, ne bulunursa bulunsun ya da bulunan şey evrimcilerin düşüncelerine ne denli ters ve utanç verici olursa olsun, onlar her zaman bir «yanıt» uydurabileceklerdir. Çünkü evrim teorisi bilim değildir, gerçek de değildir! Bir inançtır.
Dinozor kemikleri gördüğümüzde, ölümün özgün yaratılışın bir parçası olmadığını anımsamalıyız. Gerçekte ölüm, ilk insanın Tanrı sözünü dinlememesi sonucunda dünyaya giren davetsiz bir konuktur. Kutsal Kitap bize, hepimizin Adem’in soyundan olmamız nedeniyle günah işlediğimizi söyler: «Bir tek insan yüzünden günah nasıl dünyaya girdiyse, günah yüzünden de ölüm dünyaya girdi. Böylece bütün insanları ölüm sardı. Çünkü tümü günah işledi.» (Romalılar 5:12) «Çünkü tümü günah işledi ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldı.» (Romalılar 3:23) Dünyadaki kötülüğün günah yüzünden olduğunu, insanın Tanrı’ya karşı baş kaldırması sonucu olduğunu ayırt etmemiz gerek.
Ayrıca dinozorlarla birlikte bütün her şeyin yaratıcısı olan Tanrı’nın kendi yarattığı her şeyin yargıcı da olduğunu sürekli anımsamalıyız. Adem’in başkaldırısını dünyayı ölümle lanetleyerek yargılamıştır. Tanrı Adem’e o belirgin ağacın meyvesinden yememesini buyurdu. Bununla birlikte yediği andaysa söz dinlemezliğinin sonuçları konusunda da onu uyarmıştı. «Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.» (Yaratılış [Tekvin] 2:17)
Dinozorlar ayrıca bize Tanrı’nın, Nuh’un yaşadığı dönemde kendini kötülüğe boğmuş dünyayı, milyonlarca yaratığın ölümüyle sonuçlanan tufan yoluyla yargıladığını anımsatmaktadır. Kutsal Kitap, Tanrı’nın dünyayı bir kez daha ancak bu kez ateşle yargılayacağını anlatır. «Ne var ki, Rabbin Günü hırsız gibi gelecektir. O gün gökler büyük gürültüyle geçip gidecek, öğeler kavrulacak, yeryüzü ve oradaki işler de dağılıp yok olacak.» (2. Petrus 3:10)
Ateşle gelecek bu yargıdan sonra Tanrı’nın yeni bir gök ve yeni bir yer yaratacağını bilmemiz gerek: «Tanrı’nın vaadi uyarınca, doğruluğun konut kurduğu <yeni gökler ve yeni bir yeryüzü> bekliyoruz.» (2. Petrus 3:13) Peki, bu yeni yeryüzü nasıl olacak? «Ve gözlerinden tüm gözyaşlarını silecek. Artık ölüm olmayacak. Artık ne yas, ne ağlayış, ne de acı olacak. Çünkü öncelikler geçti gitti.» (Vahiy 21:4)
Ne var ki, birçok insanın bu yeni yeryüzüne girmesine izin verilmeyecek, onlar sonsuza dek acı çekecektir. Bizler bu konuda da uyarılmaktayız. «Korkaklara, imanı olmayanlara, iğrençlikte yuvarlananlara, adam öldürenlere, zina edenlere, büyücülere, yalancı tanrılara tapınanlara, tüm yalancılara gelince, bunların yeri ateşle ve kükürtle yanan göldedir. Bu, ikinci ölümdür.» (Vahiy 21:8)
Her insan ana rahmine düştüğü andan başlayarak günahlıdır (Mezmur 51:5). Günahlı olan tüm insanlar Tanrı’dan ayrılma yargısına çarptırılmıştır. Ama Tanrı insanlara, günahtan kurtulmak için olağanüstü bir kurtuluş yolu açmıştır. Kutsal Kitap, bize Tanrı’nın insanın günah cezasını ödemek için gerekli olan kusursuz kurbanı sunduğunu öğretir. Dünyayı yaratan Rab İsa Mesih’tir (Koloseliler 1:16). O, hem % 100 Tanrı hem de % 100 insandır. O, Adem’in soyundan gelen bir insan olarak yeryüzüne gelip günahı kaldırmak için günahın karşılığı olan ölüm yargısını yüklendi. Rab İsa Mesih çarmıh üzerinde ölmüş, ama üçüncü gün ölümden dirilerek ölümü yenmiştir. «Ama gerçekte Mesih ölüler arasından dirilmiştir. O, uyuyanların ilk ürünüdür. Çünkü ölüm insan aracılığıyla geldi, ölülerin dirilmesi de insan aracılığıyla oldu. Çünkü nasıl tümü Adem’e bağlılık yüzünden öldüyse, tümü de Mesih’e bağlılık yüzünden yaşama getirilecektir.» (1. Korintliler 15:20–22)
Bu gerçeğe dayanarak O’na iman eden ve O’nu yaşamına kabul eden her bir insan, Tanrı’yla barışabilir ve Yaratıcısı’yla birlikte sonsuza dek yaşayabilir. «6Çünkü biz daha güçten yoksunken, gerekli dönemde Mesih tanrısaymazlar yerine öldü. 7Doğru kişi yerine başka birinin ölmesini düşünmek güçtür. Yararlı insanın yerine belki başka biri ölme yürekliliğini gösterebilir. 8Ama biz daha günahlıyken Mesih bizim yerimize öldü. Tanrı bize sevgisini bununla kanıtlıyor.» (Romalılar 5:6–8) «Günahlarımızı açıkça söylersek güvenilir olan ve hakça davranandır; öyle ki, günahlarımızı bağışlar ve bizi her suçtan arıtır.» (1. Yuhanna 1:9)
Kutsal Kitap şu uyarıda bulunur: Kendi günahlı doğalarını ve günahtan kurtulma gereksinimlerini yalanlayan, Mesih’in kendileri için sağladığı günahtan kurtuluşu geri çevirenler sonsuza dek Tanrı’dan ayrılmış olacaktır. Cehennem olarak adlandırılan işkence yerinde sonsuza dek acı içinde yaşayacaklar. Oysa Rabbe iman edenler için kurtuluş haberi ne değerli! Eşsiz Kurtarıcı, kurtuluş yolu olan Yaratıcı Mesih ne değerlidir!
Sayın okurumuz, ölümden sonraki sonsuz yaşamı Yaradanın katında geçirmeye ilişkin daha çok bilgi edinmek için en yakınınızda bulunan Answers in Genesis [Yaratılış’taki Yanıtlar] derneğine yazınız.
Yaratılış’taki Yanıtlar’ın amacı, ilkin görkemi ve onuru Yaratıcı Tanrı’ya vermek, bununla birlikte yaratılış ile dünya ve insanlık tarihini kaydeden Kutsal Kitap’ın ilettiği gerçeği onaylamaktır.
Bu gerçek tarihin bir parçası da kötü haberdir: Adem’in söz dinlememesi ölüm, acı ve Tanrı’dan ayrılmayı bu dünyaya getirmiştir. Sonuçları çevremizde her yerde görmekteyiz. Doğuştan günahlı olan insanlar (Mezmur 51:5) kutsal Tanrı’yla birlikte yaşayamaz ve Tanrı’dan ayrılma yargısı altındadır.
Ama iyi haber şudur: Tanrı bu soruna köklü bir çözüm planlamıştır. Tanrı günahtan eşi benzeri olmayan bir kurtuluş yolu sağlamıştır. Kutsal Kitap bize, Tanrı’nın kusursuz kurban olması ve insanın günahının bütün cezasını çekmesi için Oğlu İsa Mesih’i gönderdiğini öğretir.
«Oysa bizim isyanlarımız yüzünden O’nun bedeni deşildi, bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza O’na verildi. Bizler O’nun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını O’na yükledi.» (Yeşaya 53:5–6)
«Mesih’in günahları kaldırmak için belirgin olduğunu biliyorsunuz. O’nda günah yoktur.» (1. Yuhanna 3:5)
«Çocuklarım, bunları sizlere yazmamın nedeni günah işlememeniz içindir. Ama eğer biri günah işlerse, Baba ile birlikte bir savunucumuz vardır. Doğru kişi İsa Mesih’tir bu. O, günahlarımızın giderilmesini sağlayan bağışlamalıktır; yalnız bizim günahlarımız için değil, tüm dünyanın günahları için.» (1. Yuhanna 2:1–2)